19 Eylül 2009 Cumartesi

Şu an babamın öğretmen arkadaşının bana aldığı pembe suluğum ağzımda, terliklerle bakışıyorum da, hiç onların bakış açısından bakmamışım olaya onu fark ettim. Çok ilginçler aslında. "Terlik" deyince dünyanın en gereksiz varlığı gibi dursa da ne kadar önemli yer kaplıyolar düşünsene. Hayatımıza sinsi sinsi sızdılar birer birer!
Şimdi de teker teker evdeki bütün terlikleri giyip gezintiye çıkarcam. Ayıp oluyo onlara da bi yerde. Yaağni.
O pembe suluk da basit bi şey değil yanlış olmasın. Farklı açılardan baktığında süpersonik şeylerle karşılaşıyosun. Karşına ne çıkcağı belli değil düşün heyecanı!
Suluğu getiren adam çok üzüldü, çok dertlendi beni görünce. Küçük sanıyomuş meğersem. Üzülme dedim anlayışlı bi tavırla, sırtını sıvazladım biraz. Oysa bilmiyo ki ne kadar uzun zamandır istiyorum ben o suluğu.
ben demiştim böyle de gereksiz bi insanım diye. amacım izleyici sayısını yarıya düşürümekti mesela burda. yaa. hiçbirinizin aklına gelmedi di mi çakallar.

Yalnız ben ne anlatmaya gelmiştim unuttum bak. Unutulcak bi olay da değil de.
Çok acayip olaylar dönüyo karşı apartmanda. Sabah kadın balkonda çığlık atmaya başladı yardım edin yangın var diye. Yangın falan da yok ortada. Bi süre sonra yine çıkıp bağırmış yardım edin falan diye, kocası kadını almış içeri, sonra da filmlerdeki gibi etrafı süzmüş bi süre böyle tehditkar bakışlarla.
Polis çağırdık falan biz de. Adam karışmayın işimize deyip kapı dışarı etmiş polisleri olaya bak. Akşama kadar cadı gibi bağırdı kadın sonra kocasına. Adam mı dövüyo kadın mı belli değil.

Böyle yani. Şurda da çok sıkı şeyler yapıyoruz.

14 Ağustos 2009 Cuma

Az önce elektrikler gitti ve bi an gözüm döndü, birkaç dakika ekrana baktım ses çıkarmadan.
Sonra da fişi çekerek sanki elektrikler gitmemiş de ben fişi çekmişim gibi davrandım. Meyden okudum yani kendi yöntemlerimle.
Bundan sonra böyle çünkü. ;)

Edit: "Meyden" yalnız "meydan" falan değil kesinlikle. hı hı.

4 Ağustos 2009 Salı

Küçükken barkod fobim vardı benim. Elime bi şey geçtiğinde barkod kısmına özellikle bakmamaya çalışsam da bi şekilde gözüm takılırdı ve baktıkça içine çekilir, midemde tarifedilemezbi his, bi yumru hisseder, kurtulamazdım bi süre etkisinden. O çizgiler falan normal değildi ama. Bi gözükapalılık, bi hırs var sanki adamda.
Sonraysa midemde acıtmayan, büyük bi boşluk duygusu oluşturan bi oyuk açılırdı sanki. Hafif tatlı bi duyguydu ya.
özledim onu bile.

Doğduğumdan beri yanımda olan biri var, üç yaşındayken el ele tutuşup ailemize koşarak “Evlencez biiiiiz!” diye haykırdığımız, şu an farklı şehirlerde okumamıza rağmen sürekli görüştüğümüz biri. Ailelerimiz dost olduğu için ayrılmadık şimdiye kadar, her hafta pikniğe gittiğimizi, beraber tatile çıktığımızı falan hatırlarım. Askeri bi yerde de akşam yemeği yerdik sürekli, onun tuvaletiyse öyle bi yerdeydi ki, yukardaki tenis kortuna doğru yürüdüğünde tuvaletin üstüne çıkabiliyodun. Bi ritüel haline gelmişti birimiz tuvalete gittiğinde yukarıda saklanıp kozalak atmak. Kapı açıksa kapıdan içeri kadar atardık falan. Sonra yazlık günleri var. Benden 12 yaş büyük iki kuzenimle terasta dans ettiğimiz, soyunma kabinlerinde saçlarını rahat bırakmadığım günler. Sabaha karşı 5’te biten Fatih Ürek konserini bile özlediğimi düşün.
Yukarıda bahsettiğim arkadaşımın lojmanın parkında kaydıraktan düşüp kafasını yardığı an; kanı görünce beynine doğru bi delik açıldığını ve beynini gördüğümü sanmıştım. Yemek yemek istemediğimde ağzımda bekletip en beklemediği anda babaannemin suratına püskürttüğüm günler var bir de. (çok masum değildim evet.)
Çok özlüyorum çocukluğumu. Keşke bütün anılar bi zaman diliminde sürekli devam ediyor, tekrar tekrar yaşanıyor olsa ve istediğim anda ziyaret edebilsem.

Kardeşim yine pamukla terliğinin altını siliyor şu anda, kessem iyi olur. Oha.

Şu an jetonla çalışan oyuncaklardan çıkan domuzum tam karşımdan sırıtıyor bana. Köpekbalığı çıkmasını ummuştum fakaat göbeğindeki düğmesine basınca gözleri sırasıyla kalp, dolar, soru işareti veya bildiğin göz olacak şekilde dönen bi domuza sahibim artık. Büyüyünce (çok küçüğüm sjfnaodsg) eve jetonla çalışan masaj koltuklarından alıcam bir de. Çok korkardım küçükken onlardan, korkum geçince de atarım heralde.

Taharet musluğumun beklenmedik bi şekilde firar etmesi hayatımı gereğinden fazla etkiledi. Kimbilir kaçıncı sifonla kendini bıraktı aşağı. Of.

Ve oolum yerine olm yazınca okunduğundan daha kısa bi sürede, bi çırpıda okunuyo gibi bi düşünce oluşuyo kafamda istemsiz olarak. Kısalınca bi anda antipati oluşuyo sanki.

Evet böyle de alakalı bi yazıydı.
hoşgeldim.

18 Temmuz 2009 Cumartesi

Bu bloga yazmaya tenezzül etmediğim süre boyunca 43584387381 tane blog açtım, sonra hepsini sildim, yeniden açtım, kimsenin okumaya izni olmadığı bloglarda tek başıma ÇILGINLARCA eğlendim falan. Her şeyin monoton olduğunu fark ettiğinde bi şeyler yapmak zorunda olduğunu hissedersin ya, öyleydi işte.
Şimdi bi on günlüğüne tatile gidiyoruz, ama sonrasında çok şey değişicek ahbap.

Birkaç şey daha demeliyim sadece.
Mesela bi şey yazarken bi harfi yanlış yazdığımı sonradan fark edip o harfi düzeltince, sanki o harf o kelimeye yabancıymış gibi geliyo. Hemen kelimenin geri kalanını silip yeni harfe uygun hale getirmek zorunda hissediyorum kendimi. Böyle de paranoyağım.

Son zamanlarda blogların hepsi birbirinin aynısıymış gibi geliyo bi de. Aynı cümle kalıpları, aynı kısaltmalar, aynı takıntılar, aynı kalıplaşmış sözler falan. Nerdeyse blog okumaktan keyif alamadığımı düşünsene? böyle işte yaa.

Pekaala beyler oyun bitti.
gittim.

1 Temmuz 2009 Çarşamba

Kelebeklerden korkuyorum ben. Hem de çok.
En garibi de, hiçbi böcek türünden, veya daha büyük hayvanlardan korkmamama rağmen bi sinek ya da kelebek ortaya çıkınca çılgına dönmem, ama dışa yansıtmamaya çalışmam. Dayımın yazlığında yüzüme çarptığını hatırladığım kelebekler etkili olabilir bunda. Sinekleri saymıyorum bile, eğer sıkı bi kahkaha istiyosanız, beni bi sinekle bi odada yalnız bırakabilirsiniz.
sonkurduğumcümledennefretettimadeta.

Bi de kendimi bildim bileli, düzenli aralıklarla eski bi ticaret aracı geçerdi lojmanın etrafından “Aygaaz yıldızların aaaltında” diye yayın yaparak. Tamam anladım reklam yapıyosun ama, yıldızların altında nedir ya? Hatta yıllardır onu “yıldızların aaaltında” şeklinde söylediğim için o kısmı kestiklerini fark edince bunalıma girmiştim.
Umarım bu evin yakınlarından da geçiyodur bi tane, çok ani oldu böyle.

Uykuya dalarken, yatağımdan, bir merdivenden, bir gemiden veya başka bir şeyden düşüyormuş hissine kapılıp düştüğüm o bi anlık dehşet hissini hiçbir şeye değişmem. Yatağımda olduğumun farkına vardığımda düştüğüm rahatlık hissini mi demeliyim yoksa.

24 Haziran 2009 Çarşamba

Burayı açığa çıkarmanın vakti gelmişti.

23 Haziran 2009 Salı

Bu sıcakta, gece boyunca beni yorganımı kafama kadar çekerek o ürpertici vızıltına karşı her an tetikte uyumak zorunda bıraktığın için çok teşekkür ederim Bay Sinek. Gerçekten.

Dizilerde yeni bi reklam akımı başladı şimdi de; bi anda alttan Coca Cola'yla ilgili yazılar falan çıkıyor, bu sırada masada bi Coca Cola beliriyor ve dizideki karakterler Coca Cola'yı överek bardaklarını doldurup şişeyi görünmeyecek bi yere koyarken reklam bitiyor.
Çok kuulsunuz bence, böyle devam edin. *benimbilafımabaktığıiçinherşey*

Şimdiki zaman
ı çok kullandığım yazılarda günlük konuşma diliyle yazıp sonraki 'r'leri eklemesem mi diye çok tereddüt ediyorum ayrıca, duramadım söylemeden.

22 Haziran 2009 Pazartesi

Bira dökülmesiyle, beş yıllık ömründe ilk defa açılan klavyem son zamanlarda hayatımdaki tek atraksiyon olarak yerini almalıydı burda. Şimdi de ekran klavyesiyle doyuma ulaşmaya gidiyorum.

21 Haziran 2009 Pazar

Playback olayına cidden anlam veremiyorum. Yani adama orda dudaklarını oynatıp azıcık sağa sola sallanması için para veriyolar resmen. Hayır madem çalıcaksın görüntü kirliliği yapma bari, otururken arkadan ver müziği, dudaklarını oynattığını bilmiyomuşuz gibi havalara girmesin insanlar. Komik.

18 Haziran 2009 Perşembe

Çok uzun ve zor bi doğumgünüydü.
En sonunda iki dakika içinde kutlayıp kaçmak zorunda kaldığım bi doğumgünü, saat 9’a kadar ertelenen.
Arkadaşlarımı yüzüstü bırakmak zorunda kaldığım bi doğumgünü.
Aynı zamanda gerçekten hayırlı arkadaşlarım olduğunu fark ettiğim; aradan çok uzun zaman geçmiş olsa da, beni asla bırakmıycak insanların farkına vardığım bi doğumgünü. (Öf ne çok doğumgünü dedim böyle.)
İnanamıyorum ya, hiç bu kadar arada kalmamıştım.
Ama müthişti, çok seviyorum onları.
Hepsini. Hepinizi.

17 Haziran 2009 Çarşamba

Murat Başaran'a olan hislerimi tarif bile edemiyorum. Elimde olsa adamı bi şişeye tıkıp denize atıcam, o derece.
Aslında küçükken ona karşı bi fobim olduğunu bile söyleyebilirim.

Bi kez bile Halley’i dökmeden yiyemedim. Oysaki hiçbi şeye ona gösterdiğim kadar özen göstermemişimdir şimdiye kadar.
Hadi bu sefer de böyle olsun ama bi sonrakinde kesin dökmicem bak.
Dökülmeyen Halley istiyoruz sjpmdwsg.

Oysaki kelimesine de bayılıyorum yalnız. Böyle y’yi çıkarınca Japon çizgi filmlerindeki anime karakterlerine bürünüvericekmiş gibi, çok sempatik. Her araya girebiliyo bi de.
Bi kelimenin groupie'si olabilseydim kesinlikle sen olurdun bu oysaki. O derece.
Tanrım, iyi değilim ben.

15 Haziran 2009 Pazartesi

Küçükken, sivri burun ayakkabı giyen kadınların ayakları o sivri burunu nasıl doldurabilir diye az düşünmedim.
Sonra da ayaklarının gerçekten öyle olduğuna karar verip bıraktım düşünmeyi. O ayakları plajda nasıl saklamayı başardıklarıysa hala bi sır benim için.

13 Haziran 2009 Cumartesi

Bilgisayar karşısında Çokokrem yiyorum şu anda. Bi de Incubus var.
Oha, daha mutlu olamazdım.

Bi an insanların da küçük televizyonum kadar toz tutabildiğini düşündüm. Arkamıza “Beni yıka.” yazılabildiğini düşündüm, sonra biri fazla toz tuttuğunda çantasından gözü kapalı, kahramanlık dolu bi edayla tozluk çıkaran insanları, belki de “Çekilin, ben doktorum!” diye bağıran, elinde dev toz makineleri bulunduran doktorları falan. Böyle yollarda küçük toz istasyonları bile olabilirdi benzin istasyonlarında bulunan o araba yıkama makineleri gibi. (Çok fantastik yalnız o makineler, özellikle arabanın içinde beklerken o temizleme aletlerinin camlarda gidip gelmesine anlam veremezdim, bi üstte, iki de yanda olurdu falan. Küçükken az korkmadım onlardan :P öhm susuyorum.)
Noluyo bana?

12 Haziran 2009 Cuma

Şu ilk harfi otomatik büyük harf yapma şeysini engellemem hayatımda hiç ummadığım kadar büyük değişiklikler yarattı.

Word’den nefret etmemin tek sebebi şu “Otomatik Büyük Harfe Çevirme Seçeneği”dir.
Şu anda Word'den yazıyorum bunu mesela. hı hı. Geri al otomatik büyük harfe çevirme. Bi de bi altından Tümcelerin İlk Harfini Büyük Harfe Çevirme Seçeneğini İptal Et’e basmıyorum ya.
Yapıcam şimdi.
yapıyorum.
fdhdfj
idfh
df
j

saçmayım.

Bi an, aklıma Umut Sarıkaya’nın filmlerde “Fuck off!”, “Fuck it!” gibi bütün sözlerin “Kahretsin!” şeklinde çevrilmesiyle ilgili bi karikatürü aklıma geldi ve “Fuck you!”yu “Kahredeceğim seni!” diye çeviriyor olabilecekleri aklıma geldi. Tam on beş yıldır kandırıldığım gerçeği karşısında dehşete kapılmadığımı düşünsenize bi de.

11 Haziran 2009 Perşembe

Daha sonra kesip incelemek için balkonda sakladığım, 13246783457 ay önce ölen kaplumbağamı annem attı sanmıştım. Kaplumbağa yeni evimizde çıktı ortaya. Peki ya babaannemin cıvata falandır diyerek aldığını söylemesi?

Bi daha son güne bırakmıycam yalnız oda toplama işlerini. (şimdilik inanıyorum en azından buna) Şenlik günü, sabahın yedi buçuğunda eve dalan adamları odamdan kovarak her şeyi kolilemek zorunda kaldığımdan falan değil. Zira sabah gözümü açtığımda içeri paldır küldür giren adamlar odama saldırmaktaydı.

gittim.

Şu oyuna tam anlamıyla tapıyodum eskiden.
Gece gündüz bunu oynar, 5435768357 kere bitirir, yine doymazdım. O ahtapotun bütün surat ifadelerini ezberler, o en kızgın halindeki karizmatik bakışları karşısında kendimi kaybederdim.
Ve oyunu yıllar sonra tekrar buldum.
Tanrım.
Çok basit bi oyun ama beklenmedik bi şekilde bir o kadar da eğlenceli, hokey sonuçta.

gidiyim ben.

Sırf o kambur duran lambanın PIXAR’ın I’sını ezip bize döndüğü anı görmek için bile sinemaya gidebileceğimi fark ettim. Bi sinema sahibi olsaydım, tam o anda perdeyi kapatıp insanların suratında oluşan ifadeyi izleyebilmek gibi bi fırsatı kaçırır mıydım bilmiyorum.

Az önce aklımda olan bi şeyi unuttuğumda, o şey gözümde büyüyerek sanki olduğundan daha önemli, daha muhteşem bi fikirmiş gibi geliyo. Bulduğumdaysa her şey normalmiş gibi hayatıma devam ediyorum; o bi anlık heyecan patlamasını saymazsak.

3 Haziran 2009 Çarşamba

10’da başlanacağı söylenen şenliğe gidilince saat 2’de başlayacağının öğrenilmesi.
Sonra Kızılay’a gidilmesi, bu sırada şort giyen arkadaşımın maruz kaldığı 2354678345378 adet abazan bakış arasından kurtulma çabası, havanın bir anda bozması ve ardından dehşet bi yağmurun gelmesi.
Duman’ın Hollanda’da olması ve şenliğin iptal olması.
Ve gelecek binlerce kişinin bunu şenlik günü öğrenmesi.
Eve dönmek üzere Burger’dan çıkınca, o sırada liseli birtakım gençlerin eylem yaptığının bir anda yanmaya başlayan burunlar sayesinde anlanması.
Biber gazı yüzünden Kızılay’daki herkesin gözlerinden yaşlar boşanması.

Ve hala yanan bir adet burun.
Hoş.

1 Haziran 2009 Pazartesi

Kaplarını atsam da, Orkid'in kanatlarını ayırmak için çıkarılan kağıt parçası hep ortada kalıyo. Dağınığım.
Bi tane bile mi resmi olmaz o şeyin ya?

31 Mayıs 2009 Pazar

Şu misafir teyzelerin, ya da çıplak ayakla terlik giyenlerin yürürken çıkardığı yapışkan sese karşı çok derin hisler besliyorum.
Her duyduğumda üç yaşımda eve gelen 10 - 15 teyzenin oyuncağı olarak kucaktan kucağa dolaştırılışım gözümün önüne geliyo ve ıslak öpücüklerini hissediyorum ardı ardına.
Fobi bi nevi.

29 Mayıs 2009 Cuma

Para şeklindeki çikolataları ilk kez gördüğümde koltukaltımdan bi ördek poposu çıkmış gibi bakıp, çizgi filmlerde altının gerçek olup olmadığını anlamak için yaptıkları gibi bi hareket yaparak dişimle kontrol ettiğimi hatırlıyorum.

28 Mayıs 2009 Perşembe

Edebiyat dersinde, hoca karpuz kelimesinin kökenini tahmin etmemizi istemeden önce olacaklardan habersiz, minyatür silahımı kovboylar gibi çevirebilmek için alıştırma yapıyordum. Yanıtlardan sonraysa evrim geçirdiğimi söyleyebilirim.
D: Karbuz
E: Karbız
A: Kabız!
Hocaysa sıkıntılarımızı burada dile getirmememiz gerektiğini söyleyerek
bıyık altından bir kahkaha attı.

Mesaj yazmam için şifre girmem gerekiyo ve NikonD80 yazabilmek için sarf ettiğim enerji beni Çokokrem yemek için kışkırtıyo.
Sırf bu yüzden sabah gelen mesajlara yatmadan önce bakıyorum bi süredir.

Naçizane kelimesini tam on beş yıldır nadide sanan kişi kesinlikle ben değilim.

Yaş pasta keserken çıkan, milyonlarca minik, çok minik, nanometrekare boyutlarında baloncuk patlıyomuş hissi veren ses karşısında kendini kaybetmemek elde değil.
Baloncuklarla beraber eriyorum sanki.

Mantarşişekapağı koleksiyonumu yanımda taşıyorum.
Hem de tam 3 tane mantarşişekapağı.
Bu arada ölü sinek koleksiyonuma da bi el atsam fena olmaz :P

Bugün on birlerin merdiven altında yakmaya başladıkları poşeti görünce G'yi yukarı sürüklemek için kullandığım bahane şuydu:

DOLABIMDA SUCUK VARDI LAN BENİM KOŞ!

Kağıtla aramda üç santimetre olmasına rağmen kadının optik formun yanındaki küçük işaretlerimi görünce şişinerek Sil onları çabuk, kopyanızla uğraşamam ben sizin deyişi bende dehşet verici hisler uyandırdı. O an suratımda bi su aygırı, bi muz kabuğu ve bi saksağanı aynı anda görebilirdiniz, her türlü duyguyu hissettim beş saniye içinde.
Sonra kağıdıma döndüm. Bu.

A'nın öğrenince verdiği tepki: Ne saçma lan, düşünsene kopya çekeceğim her soru için işaret koyduğumu. Bu soru için H'den kopya çekerim falan.

24 Mayıs 2009 Pazar

Taşınmayla ilgili beni en çok heyecanlandıran şey yeni bir otobüse binmek kesinlikle. Otobüs hayatın yarım saat için durması ve bu sürede önüne bi otobüs dolusu film koyulması gibi, hiçbi zorunluluk yok, çok rahatlatıcı.
Hiçbir zaman bitmez otobüse dair söylenebilecek şeyler.

Batıl inançlarım olmamasına, ve birbirlerine bu tür saatleri gösteren insanlardan haz etmeme rağmen metro kartında basış zamanı olarak 14.14, 11.11 gibi saatleri görünce acınası bi şekilde sevindiğimi fark ettim.
Metroda "Ehehe sana bastım oolum" diye şakalaşanlara dayanamadığımı da söylemezsem içimde kalıcak. Her gün dinliyorum bu muhabbeti, aralıksız.

Bi blogu izlemeyi bırakmak çok acıklı bi olay yalnız, resmen seremoni düzenliyorum bunun için kendimce. Yarı yolda bırakıyomuş gibi hissediyo insan. Eğer bi gün öyle bi şey olursa sorun sizde değil, bendedir mutlaka, üstünüze alınmayın yani.

Metrodaki tutuncu tutamaçlar (bunu yazmak için sözlük açtım bi de) gibi bi kız var okulda; herkes dokunuyo ama kimse eve götüremiyo. İğreniyorum.

23 Mayıs 2009 Cumartesi

İki sayfalık testlerde ilk sayfa bitince diğerine geçmek çok zor geliyo bana. Bu yüzden yaptığım bütün testlerin sağ tarafı boş olan bi test kitabım var.

Biri size her gün okula götürdüğüm 1,5 cm boylarında minyatür bi silahım olduğunu ve hakkında yapılabilecek her tür espriyi yaparak derste krize yol açtığımı falan söylerse, inanmayın. Zırva bunlar.

22 Mayıs 2009 Cuma

Yazın kışlık kıyafetlerim, kışın da yazlıklar siliniyo aklımdan. Her mevsim sürpriz oluyo böyle dolabımı açınca.

  • Filmlerde sokak serserileri ya da üçkaatçı tiplerde görülen akşamdan kalma kirli sakal gibiyim şu an. Bunu kimsenin anlamasını beklemiyorum.

  • Dünyanın öbür ucundan bi çocuk düşündüm saat 23.32 gibi. Chicagoda, belki de okuldan yeni çıkmış. Ya da az önce kalkmış Tanzanyalı biri. Böyle düşününce, dünyadaki milyonlarca insanın sorunlarını görebiliyorum ve önce kendi sorunlarımın ne kadar basit olduğunu görüp rahatlıyorum, sonra daha büyük bi ağırlık çöküyo. Dünyanın bütün sorumluluğu benim üzerimdeymiş gibi. Yine de o bi anlık rahatlama her şeye değiyo, nefis bi şey.
    Gerçekten.
    Sonra Tanzanya saatini ikincil saat olarak ayarladım. Mesela şu an saat 02.17 ve Kırk Haramileri Los Encılıs’ta bi çatıdan uzun menzilli minyatür silahımla katlettiğim bi rüya görüyorum. Dur, sahne değişiyo ve Abu Dhabi’deyim. Kafamda evcil karıncayiyenim var, uslu bi çocuk olmasını söylüyorum. Sonra üzerine atlayıp vahşi batıya doğru yol alıyorum. Fiyuuv .

  • Bugün video dersinde adamın elindeki tüylü mikrofona gözüm takıldı ve videoyu izleyemedim. Az önce de G’nin attığı mesajdaki büyük S’lere gözüm takıldı ve okumadım mesajı. Noluyo bana?

  • Rüyanda arka tarafından bi kazın seni ısırdığını hissetmen ne anlama gelir ki?

  • A, saçlarımı hediye paketi için kurdeleye yaptığımız gibi bıçakla sıyırarak bu hale getirdiğimi düşünüyomuş.
    Kıvırcık.
    Kıvır.
    K.
  • Küçükken ‘sıhhatler olsun’u ‘saatler olsun’ sanmayan var mıdır merak ediyorum gerçekten.

    Belki bir gün bi polaroidim olur ve dünyadaki tüm çivileri milyonlarca balona atıp dünyayı havaya uçurmak için gelen çiviyle-beslenen-avize-şekilli-uzaylıları yakalayabilirim. Peynir!
    *Avize olayı babannemle 4 yaşlarımda izlediğim bi korku filminden kalma.

    Hala, bonibonların kapağının altındaki harflerin amacını merak ediyorum. Bi yandan da bilmek istemiyo insan, hayatım boyunca bi sır olarak kalacağı düşüncesi heyecanlandırmaya yetiyo.
    Cidden, nedir ki yani?

    15 Mayıs 2009 Cuma

    Geri Dönüşüm Kutusu’nu ekranın sağ alt köşesine koyan insanları seviyorum.

    Bugün okulda ‘gayet’ kelimesini hiç kullanmayarak sakız kazandım G’den.


    Ayrıca, “Sincan merkez seksi herkez.”
    Peki. Ashjoajgh.

    titreşim.

    Msn penceresi çıkar ya bazı sitelerde ‘Ayşenur size titreşim gönderdi.’ cinsinden,

    Müşteri Hizmetleri size sesleniyor
    Sürpriz Hediye Kazandın
    şimdi burayı TIKLA.
    Eskiden daha yaratıcı olurdu bunlar.

    14 Mayıs 2009 Perşembe

    Teke, Taşeli ve Menteşe yörelerine karşı acıma duygusundan beslenen büyük bi sevgi duydum şimdiye kadar. Yıllardır dağların denize paralel olması ve ulaşımın gelişmemesi, iklimin iç kesimlere sokulamaması, toprak veriminin düşük olması, ayrıca Teke ve Taşeli'nin karstik araziye sahip olması, dolayısıyla nüfusun seyrek olmasını dinliyoruz Coğrafya dersinde.
    İlerde önemli bi insan olursam ilk işim bu üç yörenin nüfusunu artırmak için seferberlik düzenlemek falan olur herhalde.
    Olamazsam da toplanıp oraya yerleşirim.
    Bi kişi bi kişidir.

    Aslında müthiş yerler bak. Hı?

    Bılogun 11 saat geri olduğunu fark ettiğimde tadını kaybetmiş bi şekerli sakız çiğnemekteydim.
    Şekerli sakızı ağzıma attıktan 30 saniye sonra tadını kaybetmesinden n e f r e t ediyorum.
    TRT’deki ‘Naneli Limonlu Elmalı Melisalı Yeşil Çay' reklamından da nefret ediyorum ama yıllardır yayınlıyo herifler.
    Pasifik saatiymiş.

    Öyle.

    Dönen bi sandalyem var benim. Arkasına fazla yaslanarak bi parçasının kırılmasına neden olmuştum Eylül’de falan. O zamandan beri, sürekli ‘yarın onu görütüp parçasını değiştirecekmiş’ gibi hissediyorum otururken, her an. Her gün kendimi inandırıyomuşum resmen buna. Hayır, değişmesini falan istemiyorum bi zararı yok bana. Duvardaki boyanın minik bi parçasının aşınması gibi bi şey bu, ama sanki her an babam kapıdan girip “Topla her şeyi servise gidiyoruz!” diyecekmiş gibi hissediyorum otururken, sandalye emanetmiş gibi. Ve ilk kez bugün fark ediyorum bunu.
    Niye işkence ediyosam kendime.



    Yine olsa yine yaparım.
    Öyle.

    13 Mayıs 2009 Çarşamba

    oldu o halde.

    Sanırım, İ*, G* ve C*'den sonra lojmanda en çok özleyeceğim şey klozetin yanındaki peçetelik olacak. Öyle bir takılışı var ki, fantezi yapıyor sanırsın. Düşerken çıkardığı o kulak tırmalayıcı ses ile yerimden sıçradıktan sonra zevkle tekrar tekrar takışım... Küçükken benden başka kimse öyle takamaz sanırdım onu, düştüğünde halk kahramanı edasıyla ortaya çıkmalar falan. K* ve tayfasından sonra en özlemeyeceğim şeyse o metal peçeteliğin peçeteleri tırtıklı yerlerinden koparamamasıdır herhalde. Katlarını da ayırıyo üstelik. Feci.

    Bi de, taşınmadan önce İ*'yi de alıp en son dört beş yaşlarımızda aksiyon olsun diye çıktığımız yeşilliklere gitmeliyim lojmandaki. Hatırlıyorum, çok yüksekti bize göre ve dolanıp gitmek çok zor gelirdi, biz de duvarlardaki boşluklara ayaklarımızı sokup tırmanırdık. Ya da çöp kutularının üstüne çıkıp kendimizi çekerdik yukarıya. Ehehe askerler görmeden üzerinde kurukafa resmi olan kablo zımbırtısının tarafına geçmeye çalışırdık hatta.
    Peçetelik, üzgünüm.
    Ayrıca lojman anıları serisine başlamadan kaçsam iyi olur.

    12 Mayıs 2009 Salı

    Şu an hissettiklerimi ancak dehşet verici bi şekilde çişiniz gelmeden hemen önce bu yazıyı okuyup tuvalete koşarsanız, daha sonra hissedeceğiniz o müthiş rahatlık duygusunu sindirirken anlayabilirsiniz. Hayat bu. Yemin ediyorum.

    günlük mutluluklar.

    Ehehe dansın iptal olmasından daha güzel bi şey geldi başıma.
    Magnum'umun tam ortasından ikiye ayrılmış bi halde çıkması piyangodan büyük ikramiye kazanmış gibi hissetmemi sağlıyo.

    D A N S İ P T A L !
    İPTAL.
    Bundan güzel bi haber olamazdı benim için.
    Şimdi sevdim işte Akp'li ilçe milli eğitim müdürünü.

    11 Mayıs 2009 Pazartesi

    'HaLLey'

    HaLLey bn tyLn teLj cocuqa werjyoM bk kesjn jhanetj getjr 1 dE bekLjyoM sjzj kesjn! Hadi BB

    Dün telefonuma baktığımda 'tyLan' denen bi çocuğun, beş ayrı numaradan beni Halile (HaLLey yazıyodu ama) sanarak 46543687 tane mesaj, 435413 tane de çağrı bıraktığını gördüm. sadjq (Sadık demeye çalışıyo) denen biriyle beraber efLatun'a saat 1'e kadar gitmemi istiyo anladığım kadarıyla. Yanlış numara olduğunu söyleyince adam tüm bilgilerini verip 135574678 tane "Sen kimsin?" yazan mesaj attı, cevap vermiyorum, numarasını engelliyorum, her seferinde başka bi numarayla atıyo, yok böyle bi şey. Fena halde işletiliyorum dicem, bu kadar numarayı nerden bulucak herifler.

    HALİLECİM YAVRUM BENİM BAK NUMARANI DOĞRU SÖYLE BUNDAN SONRA MİLLETE, UĞRAŞTIRMA BENİ.
    Sabah da altıncı numaradan mesaj geldi, "Napjon haLjLey bn mawjş cwp at kesjn" şeklinde. Her bi mesajı çözmem yaklaşık on dakika alıyo zaten. Yarebbm.
    O değil de, "jhanet" dedikleri ne çözemedim ben. ihaneti kesin getir?

    fark ettim de;

    Birine bi şey anlattığımda bi daha anlatamama gibi bi özelliğim var. Arkadaşlarımdan birine bi şeyi anlattıysam, o şey benim için bitmiştir, hevesim geçince en yakın arkadaşım bile olsa öyle üşeniyorum ki.

    Babam çok çekiyo bu huyumdan,
    arabada anlattığım her şeyi eve gidince anneme anlatmak zorunda da .

    Kurtulmam lazım.

    Promise.

    Metrodaki hassas kantar olmasa her hafta yanlış taraftan çıkıcam. Bunca yıl sana hak ettiğin ilgiyi gösteremedim biliyorum ama seviyorum seni lan. Bundan sonra aramızdaki her şey çok daha iyi olucak söz bak.

    4 Mayıs 2009 Pazartesi

    • Az önce omegle’da konuştuğum çocuğa ‘see u in another life bro’ dedim. 468567867 tane türk, bikaç tane Afganistanlı, Amerikalı, Çinli çocuğa denk geldim, böyle muhabbeti olanı yoktu ya. Neydi, nailpolish. nailpolish. nailpksdşlgsşag. peki. Bul beni bebeym sen.
      Bi de şu disconnect olayı var ya, telefonu yüzüne kapatmakla aynı şey resmen.
    • Pokere feci sardım bu aralar. Çok feci. Bi oturuşta 32,683 dolar kazanılır mı ama ya. Tanrıaaam. *sonranekadarkaybettiğimisöylemiycemsöylemiycemsöylemiyc*
    • Niye doğru düzgün kesemiyorum abi ben hiçbi şeyi? İster cetvelle, ister kıvırarak kesmeye çalış, bi işe yaramıyo. Düz çizgi çizemiyorum bi de o var. Hani iki yıl kreşe de gittim ama o zamandan beri şöyle doğru düzgün bi çizgi, bi daire, herhangi bi şey çizemedim henüz. Hıı, derdim bu evet.
    • Düşünüyorum da (oturup bunları düşünüyorum dönem ödevini yapmak yerine, doğal şeyler yani bunlar gayet), küçükken biri 'sana bi oyun öğretcem' dediğinde ortaya çıkan heyecan, o birinin her dediğini yapma olayları, sanki dünyanın en süpersonik en dehşet şeyini öğreniyomuşçasına hisler falan. Hiçbi şeye değişmem lan. -boşuna gereksiz bi insanım demiyorum ben-

    Call of oynıycam ben hadi by ; )

    27 Nisan 2009 Pazartesi

    • 15.44 gibi içinde bulunduğum otobüs 1930 yılından kalma ilk otobüslerden olabilir. Boya diye bi şey kalmamış, her yandan yağ sızıyo, siyahımsı bi renk almış koltukların zamanında sarı olduğunu yarım yamalak seçebiliyosun, şoförün koltuğu düştü düşecek, frenin arkasından tozdan griye dönmüş kablolar görülüyo ve tavandaki havalandırma kapağında kirpi büyüklüğünde pas lekeleri bulunmakta. Tanrım. Banyodaki mavi taburemiz kadar olan koltuklar yere yapışık gibiydi zaten, 7 kiloluk çantamla (evet ölçtüm ashjtpm, bööyle de gereksiz bi insanım) ayakta durmak işkence olduğundan (yerler sırılsıklamdı, yağmur bugün de benle azılı bi savaşa girdiği için) dizlerim karnıma yapışık bi halde geldim eve. İnanılmazdı. Ve saçlarım hala tam olarak kurumadı desem?
    • Telefonumun ekranı ps gibi lan. Cidden. Anlatılamaz yani mütiş.
    • Geçen gün, yağmur yağmayan nadir günlerden birinde dışarı bakıyım derken küçük bi hareketlenme sezdim, ve sonraki yirmi dakika boyunca canlı 'sinek pornosu' izledim :P İki üç saat sonra geldiğimde hala devam ediyolardı oolum, o derece süpersonik bi enerjisi var heriflerin. Vidyoya da alamıyorum görünmüyolar lanet olsun.
    • Şaka maka ev aldık ya. Bir ay içinde taşınıcağımız aklıma geldikçe bayılıcak gibi oluyorum böyle koliler falan. Sırf benim döküntülerim 10 - 15 koli tutar heralde -.- Özliycem ya lojmanı, on yıl az diyil.
    • Bu Twitter yüzünden yazmıyorum sana bılog lan. Bütün suç onda yani gerçekten.
    Dandik bi yazı biliyorum ama idare et artık. Oooldu.

    20 Nisan 2009 Pazartesi

    how can we know that we're different?

    Fotoğraf çekiniyosunuz mesela. Hemen nası çıkmışız lan göster bi diye atlıyosunuz, zoom yapıyosunuz bakıyosunuz falan her neyse. Arkadaşınız her zamanki gibi çıkıyo hep, gözün kendine takılınca ise "Iııy bu ne ya bok!" modlarına giriyosun. Hep kendi kusurlarını görüyosun tabii ki. İşte farkında olmadan ben de yapıyorum ama görünce beynini uçurasım geliyo öyle fotoğraf çekinip "İğrenç çıkmışım yine yaa of" diyen kızların, ama dişlerimi sıkmakla yetinmek zorunda kalıyorum. Sensin oolum işte kimi kandırıyosun! Ama öyle gelmiyo sana.

    Yalnız diğerlerinin gözünde otobüste ya da herhangi bir yerde karşılaşılan herhangi biri olma düşüncesi öyle korkunç geldi ki şu an. Ne benciz yaratıklarız lan, cidden. Ama çok ironik; sen kendini hayatın merkezi olarak görürken, insanların suratına bakmaya bile yeltenmediği, sadece var olan biri olman...

    Bi de ben, sadece ben böyle yapıyorumdur, böyle düşünüyorumdur sanardım hep. Oysa blog okurken "Oha lan fikrimi çalmış herif!" falan diyorum bi anlığına. Ve genelde herkeste böyle olduğunu bildiğim bi şeyi insanların "Bana böyle oluyo, şöyleyim ben" şeklinde anlatması çok güldürüyo beni. Sesim kısılınca bi' iki hafta sürüyo benim, kamptayken kısılmıştı bi kez ve kampın yarısından çoğunu kısık sesle geçirdim. Arkadaşlar da travesti sesi gibi çıkan sesimle dalga geçiyolardı (fırsattan istifade çok feci şeyler yaptık ama =P). Bunun bana özel bi durum olmadığını anladığımda -ki çok geç olmuştu- yıkılmıştım resmen, abilityimdi o benim ya of.

    Şimdi kıssadan hissesini yazıyım da tam olsun. Ööyle bi şey keşfettiğinde "Anaa böyleymiş bu süper lan!" diyip dolaşmıcaksın ortalıkta Iris bak sevmediğim hareketler bunlar. Oldu. İğrenç de çıkma fotoğraflarda yolarım =P

    29 Mart 2009 Pazar

    haşere.

    18.09
    Tam da şu anda, odanın içinde o lanet kulak tırmalayıcı vızıltısıyla dolaşan o kara sineğe haddini aştığını söylüyodum. Hak etti ama bunu. Daha hiçbi şey görmedin tamam mı? Ağzımı bozuyosun. Yeter. Tam iki saattir dinliyorum seni. Korkmuyorum.

    TANRIM PERDENİN ARKASINDA OYALANIYODUN MASUM MASUM NE İŞİN VAR BURDA SENİN!
    Gittim ben. By.



    18.17
    Bu kadar dehşet verici bi şey yok dünyada ya. Neden hep beni buluyosunuz oolum uğraşıcak başka kimse yok mu koca dünyada hı? Boyuna göre birini bul bi daha. O kadar.

    Evde kimse olmadığı için şemsiye kullanmak zorunda kaldım bi de herifi kovmak için. Neydi o ya öyle, "SENDEN KORKMUYORUM KORKMUYORUM SENDEN!" Hep böyle yapıyorum.
    Gelme bi daha.



    Yalnız merak ediyorum da,
    başka bi bılogır var mıdır sinek maceralarını anlatan?

    falanfilan.

    Bi de, şu gruplaşma olayından n e f r e t ediyorum!
    Saçmasapan sorunlarınızı kendi aranızda halledin. Oldu mu?

    26 Mart 2009 Perşembe

    Bağımlılık.

    Okul kantininde satılan pembe kaplı, kusmuk tadı veren, o pek şükela SHOCK'lara bayılıyorum! Kevaşe gibi on tane falan alıyorum kantine her uğrayışımda, hayallerimi süslemeye başladı oolum resmen sakız. İçimdeki yaratıcı tarafı tetikliyo üstelik, üretmediğim yarış kalmadı iki günde. Dün, tam 7 (evet yedi tane) şak aldım ağzıma bi' seferde, dehşetim biliyorum (H). On üç'tü hedefim ama kusmak istemedim uluorta anlıyo musun adamım ; )

    Bu kadar tahrik olduğumu hatırlamıyorum ben hayatımda. *ve ağzına bi şak daha atar* *Bkz. tadı gittiği anda yenisini çıkaran Ofelya*

    22 Mart 2009 Pazar

    büyük buluşma!

    Uzun uzun anlatıcam Hamamböceği kişisiyle bugün gerçekleştirebildiğimiz (sonunda) o büyük buluşmayı bi ara, yapabilirim bunu.

    Günün kârı: Bir adet kullanılmış, tarafımdan patlatılmak istenmiş ama kıvıran insanın bi ucunu sıkmaması ve diğer tarafı neredeyse kopartması sonucu (HAYATINDA HİÇ PİPET PATLATMAMIŞ OOLUM EHE EHE!) içine edilmiş pipet ve Hamamböceği kişisi aramıza girdiği için bir türlü kavuşamadığım insanın cep telefonu =P

    Bi de, Hamamböceği'ni seviyorum.

    21 Mart 2009 Cumartesi

    Bu blog, şu andan itibaren okuyuculara açılmıştır.

    Meraba : )

    1 Mart 2009 Pazar

    Canlı yer imi yüklenemedi.

    Dilayra adlı grzklı (böyle yazınca anlamadınız biliyorum ehehe) bılogumun adresini yayınlamasaydı, bu bılog sadece davetli kullanıcılara açık olmazdı :) O davetli kullanıcılar kim biliyo musun? Hayır söylemiycem. Tamam.

    Tam bunu yazarken Dilayra'nın bılogundaki resmi görmek ve bi' zamanlar o serinin hepsini indirdiğini hatırlamak.




    Alkım'ın (kardeşim olur kendileri, efsanedir) gelmesi, saati sorup gitmesi. Hep böyle yazmak istemişimdir. 'Hep böyle yazmak istemem.' Tanım gibi. Bi şey itiraf ediyim mi, aslında istemedim hiç böyle yazmayı. Güzel. Çünkü çözmem gereken dokuz tane daha matematik sorusu var. Hayır gerizekalı değilim, sorular olimpiyat sorusu düzeyinde olunca kalıyosun böyle :) Bi' de kitap özeti çıkarıcaktım, lanet.

    Hamamböceği diye ortalıkta dolaşan kişinin aslında bi' adet göt olduğunu biliyo muydun? Bilme.
    Yok yok dizi izliycem ben. Matematiğin de ingilizcenin de ağzı burnu gidicekmiş hem. Öyle dedi Alkım.

    No one like you
    I can't wait for the nights with you
    I imagine the things we'll do
    I just wanna be loved by you.

    Scorpions'a vermişim son zamanlarda kendimi. Best Of Rockers N' Ballads herkes tarafından dinlenmeli. Bu satırları yazarken bılogun kafayı yemesi. Bu yüzden seviyorum lan bu bılogu.

    If we'd go again
    All the way from the start
    I would try to change
    The things that killed our love

    ...

    Is there really no chance
    To start once again
    I'm loving you.

    Gidiyim artık.