24 Haziran 2009 Çarşamba

Burayı açığa çıkarmanın vakti gelmişti.

23 Haziran 2009 Salı

Bu sıcakta, gece boyunca beni yorganımı kafama kadar çekerek o ürpertici vızıltına karşı her an tetikte uyumak zorunda bıraktığın için çok teşekkür ederim Bay Sinek. Gerçekten.

Dizilerde yeni bi reklam akımı başladı şimdi de; bi anda alttan Coca Cola'yla ilgili yazılar falan çıkıyor, bu sırada masada bi Coca Cola beliriyor ve dizideki karakterler Coca Cola'yı överek bardaklarını doldurup şişeyi görünmeyecek bi yere koyarken reklam bitiyor.
Çok kuulsunuz bence, böyle devam edin. *benimbilafımabaktığıiçinherşey*

Şimdiki zaman
ı çok kullandığım yazılarda günlük konuşma diliyle yazıp sonraki 'r'leri eklemesem mi diye çok tereddüt ediyorum ayrıca, duramadım söylemeden.

22 Haziran 2009 Pazartesi

Bira dökülmesiyle, beş yıllık ömründe ilk defa açılan klavyem son zamanlarda hayatımdaki tek atraksiyon olarak yerini almalıydı burda. Şimdi de ekran klavyesiyle doyuma ulaşmaya gidiyorum.

21 Haziran 2009 Pazar

Playback olayına cidden anlam veremiyorum. Yani adama orda dudaklarını oynatıp azıcık sağa sola sallanması için para veriyolar resmen. Hayır madem çalıcaksın görüntü kirliliği yapma bari, otururken arkadan ver müziği, dudaklarını oynattığını bilmiyomuşuz gibi havalara girmesin insanlar. Komik.

18 Haziran 2009 Perşembe

Çok uzun ve zor bi doğumgünüydü.
En sonunda iki dakika içinde kutlayıp kaçmak zorunda kaldığım bi doğumgünü, saat 9’a kadar ertelenen.
Arkadaşlarımı yüzüstü bırakmak zorunda kaldığım bi doğumgünü.
Aynı zamanda gerçekten hayırlı arkadaşlarım olduğunu fark ettiğim; aradan çok uzun zaman geçmiş olsa da, beni asla bırakmıycak insanların farkına vardığım bi doğumgünü. (Öf ne çok doğumgünü dedim böyle.)
İnanamıyorum ya, hiç bu kadar arada kalmamıştım.
Ama müthişti, çok seviyorum onları.
Hepsini. Hepinizi.

17 Haziran 2009 Çarşamba

Murat Başaran'a olan hislerimi tarif bile edemiyorum. Elimde olsa adamı bi şişeye tıkıp denize atıcam, o derece.
Aslında küçükken ona karşı bi fobim olduğunu bile söyleyebilirim.

Bi kez bile Halley’i dökmeden yiyemedim. Oysaki hiçbi şeye ona gösterdiğim kadar özen göstermemişimdir şimdiye kadar.
Hadi bu sefer de böyle olsun ama bi sonrakinde kesin dökmicem bak.
Dökülmeyen Halley istiyoruz sjpmdwsg.

Oysaki kelimesine de bayılıyorum yalnız. Böyle y’yi çıkarınca Japon çizgi filmlerindeki anime karakterlerine bürünüvericekmiş gibi, çok sempatik. Her araya girebiliyo bi de.
Bi kelimenin groupie'si olabilseydim kesinlikle sen olurdun bu oysaki. O derece.
Tanrım, iyi değilim ben.

15 Haziran 2009 Pazartesi

Küçükken, sivri burun ayakkabı giyen kadınların ayakları o sivri burunu nasıl doldurabilir diye az düşünmedim.
Sonra da ayaklarının gerçekten öyle olduğuna karar verip bıraktım düşünmeyi. O ayakları plajda nasıl saklamayı başardıklarıysa hala bi sır benim için.

13 Haziran 2009 Cumartesi

Bilgisayar karşısında Çokokrem yiyorum şu anda. Bi de Incubus var.
Oha, daha mutlu olamazdım.

Bi an insanların da küçük televizyonum kadar toz tutabildiğini düşündüm. Arkamıza “Beni yıka.” yazılabildiğini düşündüm, sonra biri fazla toz tuttuğunda çantasından gözü kapalı, kahramanlık dolu bi edayla tozluk çıkaran insanları, belki de “Çekilin, ben doktorum!” diye bağıran, elinde dev toz makineleri bulunduran doktorları falan. Böyle yollarda küçük toz istasyonları bile olabilirdi benzin istasyonlarında bulunan o araba yıkama makineleri gibi. (Çok fantastik yalnız o makineler, özellikle arabanın içinde beklerken o temizleme aletlerinin camlarda gidip gelmesine anlam veremezdim, bi üstte, iki de yanda olurdu falan. Küçükken az korkmadım onlardan :P öhm susuyorum.)
Noluyo bana?

12 Haziran 2009 Cuma

Şu ilk harfi otomatik büyük harf yapma şeysini engellemem hayatımda hiç ummadığım kadar büyük değişiklikler yarattı.

Word’den nefret etmemin tek sebebi şu “Otomatik Büyük Harfe Çevirme Seçeneği”dir.
Şu anda Word'den yazıyorum bunu mesela. hı hı. Geri al otomatik büyük harfe çevirme. Bi de bi altından Tümcelerin İlk Harfini Büyük Harfe Çevirme Seçeneğini İptal Et’e basmıyorum ya.
Yapıcam şimdi.
yapıyorum.
fdhdfj
idfh
df
j

saçmayım.

Bi an, aklıma Umut Sarıkaya’nın filmlerde “Fuck off!”, “Fuck it!” gibi bütün sözlerin “Kahretsin!” şeklinde çevrilmesiyle ilgili bi karikatürü aklıma geldi ve “Fuck you!”yu “Kahredeceğim seni!” diye çeviriyor olabilecekleri aklıma geldi. Tam on beş yıldır kandırıldığım gerçeği karşısında dehşete kapılmadığımı düşünsenize bi de.

11 Haziran 2009 Perşembe

Daha sonra kesip incelemek için balkonda sakladığım, 13246783457 ay önce ölen kaplumbağamı annem attı sanmıştım. Kaplumbağa yeni evimizde çıktı ortaya. Peki ya babaannemin cıvata falandır diyerek aldığını söylemesi?

Bi daha son güne bırakmıycam yalnız oda toplama işlerini. (şimdilik inanıyorum en azından buna) Şenlik günü, sabahın yedi buçuğunda eve dalan adamları odamdan kovarak her şeyi kolilemek zorunda kaldığımdan falan değil. Zira sabah gözümü açtığımda içeri paldır küldür giren adamlar odama saldırmaktaydı.

gittim.

Şu oyuna tam anlamıyla tapıyodum eskiden.
Gece gündüz bunu oynar, 5435768357 kere bitirir, yine doymazdım. O ahtapotun bütün surat ifadelerini ezberler, o en kızgın halindeki karizmatik bakışları karşısında kendimi kaybederdim.
Ve oyunu yıllar sonra tekrar buldum.
Tanrım.
Çok basit bi oyun ama beklenmedik bi şekilde bir o kadar da eğlenceli, hokey sonuçta.

gidiyim ben.

Sırf o kambur duran lambanın PIXAR’ın I’sını ezip bize döndüğü anı görmek için bile sinemaya gidebileceğimi fark ettim. Bi sinema sahibi olsaydım, tam o anda perdeyi kapatıp insanların suratında oluşan ifadeyi izleyebilmek gibi bi fırsatı kaçırır mıydım bilmiyorum.

Az önce aklımda olan bi şeyi unuttuğumda, o şey gözümde büyüyerek sanki olduğundan daha önemli, daha muhteşem bi fikirmiş gibi geliyo. Bulduğumdaysa her şey normalmiş gibi hayatıma devam ediyorum; o bi anlık heyecan patlamasını saymazsak.

3 Haziran 2009 Çarşamba

10’da başlanacağı söylenen şenliğe gidilince saat 2’de başlayacağının öğrenilmesi.
Sonra Kızılay’a gidilmesi, bu sırada şort giyen arkadaşımın maruz kaldığı 2354678345378 adet abazan bakış arasından kurtulma çabası, havanın bir anda bozması ve ardından dehşet bi yağmurun gelmesi.
Duman’ın Hollanda’da olması ve şenliğin iptal olması.
Ve gelecek binlerce kişinin bunu şenlik günü öğrenmesi.
Eve dönmek üzere Burger’dan çıkınca, o sırada liseli birtakım gençlerin eylem yaptığının bir anda yanmaya başlayan burunlar sayesinde anlanması.
Biber gazı yüzünden Kızılay’daki herkesin gözlerinden yaşlar boşanması.

Ve hala yanan bir adet burun.
Hoş.

1 Haziran 2009 Pazartesi

Kaplarını atsam da, Orkid'in kanatlarını ayırmak için çıkarılan kağıt parçası hep ortada kalıyo. Dağınığım.
Bi tane bile mi resmi olmaz o şeyin ya?